Şifalı Bitkiler İle Şifa
HİZMETLERİMİZ
Tümüİçerisinde hiçbir kimyasal bileşen bulunmayan, tamamen kendine ait mineral ve vitaminlerle insan sağlığına olumlu şekilde etki eden bitkilere şifalı bitkiler denilmektedir. Her şifalı bitkinin farklı hastalığa iyi geldiği gibi, olumlu bir şekilde etki gösterebilmesi için de tüketim şeklinin ve tüketilme miktarının da iyi ayarlanması gerekir. İnsanlık, var oluşunun ilk zamanlarından itibaren hastalıklarına iyi gelmesi için şifalı bitkileri kullanmış ve kullanmaya da devam etmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki şifalı bitkiler ilaç yerine geçmez ve hiçbir hastalığı direkt olarak iyileştirmez. Sadece insana iyi gelerek hastalığın iyileşmesi sürecine katkı sağlar, bir anlamda iyileşme sürecini hızlandırır. Ve bir bitki sırf şifalı diye her bir hastalığa iyi gelecek diye düşünmek de son derece yanlıştır. Bu konuda doğru hareket edebilmek için hangi şifalı bitkinin hangi hastalığın iyileşme sürecine katkı gösterdiğini öğrenmekte fayda var. Aynı zamanda normal hastalıktan öte ciddi bir kronik rahatsızlığı olan ve ilaç kullanan kişilerin, şifalı bitki kullanmadan önce mutlaka doktoruna danışması ve ona göre hareket etmesi gerekmektedir. Peki, hangi şifalı bitki hangi hastalığa iyi gelir?
Zencefil
Şifalı bitki denince akla ilk gelen seçeneklerden biri olan zencefil, Güney Asya kökenli bir bitki olup bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına iyi gelir.
Zerdeçal
Hindistan safranı olarak da bilenen bu şifalı bitki, demir ve besin değeri bakımından oldukça zengindir. Mide ağrılarına ve sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi gelir.
Ihlamur
Kış günlerinde oldukça fazla tüketilen ıhlamur, toksinlerin vücuttan atılma sürecinin hızlandırır ve bağışıklığı kuvvetlendirir.
Adaçayı
Kendine has aroması ile adaçayı, genelde Akdeniz bölgesinde yetişir. Bu şifalı bitkinin ise sindirim sistemini düzenleyerek hazımsızlığa iyi geldiğini söyleyebiliriz.
Çörek Otu
Tüm dünyada bolca tüketilen bir şifalı bitki konumundaki çörek otu, siyah renkteki taneci tohumlarının hamur işlerine serpiştirilmesi şeklinde kullanılır. Akciğer ve böbrek hastalıklarına iyi gelir, romatizmal hastalıklar, hipertansiyon ve şeker hastalıkları tedavilerinde de destekleyici olarak kullanılabilir.
Hünnap
Zeytine benzer bir görünümü olan hünnap bitkisi, isteğe bağlı şekilde çiğ olarak veya kurutularak tüketilebilir. Düşük kalorili olmasının yanında yüksek miktarda C ve A vitamini içerir. Akciğer hastalıkları tedavilerinde kullanılabilir.
Antik Yunanca’da bitki (fito) ve tedavi (terapi) sözcüklerinin birleşmesi ile meydana gelen fitoterapi, bilinen en eski tedavi yöntemlerinden biridir. Avrupa natüropatisi ve Çin tıbbının önemli bir parçası olan fitoterapi, şifalı bitkilerin kullanılması ile uygulanır. Bitkisel ürünler, çok büyük bir satış pazarına sahip olmasının yanı sıra, yıllardır kullanılmakta ve etkisini de her defasında kanıtlamaktadır. Ancak dikkat edilmelidir ki bazı bitkisel ürünlerin insanlar üzerinde önemli yan etkileri olabilmektedir. Özellikle de bitkisel ürünlerin ilaçlara nazaran çok daha etkili olduğu düşüncesi tamamen yanlıştır. Bu sebeple, şifalı bitkiler eşliğinde uygulanan fitoterapi yöntemi öncesinde mutlaka konu ile alakalı bir doktora başvurulması gerekir.
Fitoterapi Nasıl Uygulanır?
Fitoterapinin kişiye göre değişen uygulama yöntemleri mevcuttur. Bu değişkenlik hastanın genel sağlık durumuna, vücut yapısına ve hastalık dereceğine göre çeşitlenerek bu sebepten ötürü kişiye özel bir tedavi planı hazırlanır. Ve bitkilerle tedavi olmak anlamına gelen fitoterapi, mutlaka bu işte uzman bir kişi tarafından gerçekleştirilmelidir. Rasyonel, kanıta dayalı ve allopatik bir tedavi yöntemi olan fitoterapide hangi bitkinin hangi hastalık grubuna iyi geldiği muhakkak bilinmelidir. Bazı bitkilerin fitoterapideki faydaları ise şu şekildedir;
Arnica: Fitoterapide harici veya dahili olarak kullanılabilen bu bitki, cilde masaj yapılarak uygulanır. Cilt üzerindeki şişkinliklerin ve morlukların giderilmesinde kullanılır.
Aynısefa Bitkisi: Calendula adıyla da bilinen bu bitki, güneş yanığı, donma, varis, çıban, egzama ve hemoroid üzerinde yatıştırıcı etkiye sahiptir.
Papatya: Papatya, çok yönlü bir tıbbı bitki olarak bilinir. Papatya çayı ise bilindiği gibi sadece soğuk algınlığı, mide-bağırsak enfeksiyonları ve mide ülseri üzerinde değil, aynı zamanda gastrit, mide ekşimesi, diş eti iltihabı ve ülserli bademcikler üzerinde de oldukça etkilidir.
Karahindiba: Detoksifiye edici bir bitki olarak kabul edilen karahindiba, sindirimi uyararak diürezi iyileştirir.
Lavanta: Şifalı birkiler arasında en etkili ve en çok bilinenlerden biri olan lavanta, kullanım alanı bakımından da oldukça geniştir. Aşağıdaki sağlık sorunlarının tümü için kullanılabilir;
- Enflamasyonlar
- Enfeksiyonlar
- Mantar hastalıkları
- Deri parazitleri
- Gut
- Romatizma
- Nevraljiler
- Uzuvlarda ağrı
- Böcek sokmaları
- Öksürük
- Stres
- Korku
- Huzursuzluk
- Baş ağrısı
- Migren
Biyoenerji Nedir?
Biyoenerji, vücudun duygusal, düşsel, zihinsel, ruhsal ve fiziksel olarak ayarlanmasını sağlayan ve vücudu bir bütün olarak ele almaktır. Yani biyoenerjiye göre vücudun bağışıklık sistemini güçlendirmek demek aynı zamanda vücudun enerjisini de artırmak demektir. Biyoenerji ile evrende ve insanda bulunan enerji akımı, laboratuvar ortamı ve teknolojik cihaz kullanılmaksızın tamamen özel teknikler yardımıyla ve seanslarla insan bedenine enjekte edilir. Bu teknikler sayesinde dengesi bozulmuş enerji akışı yeniden düzenlenir, onarım hızlı bir şekilde gerçekleşir ve aynı zamanda biyoenerji seansının hiçbir yan etkisi de bulunmamaktadır.
Dünyadaki farklı bilim insanları ve tıbbi araştırmacılar tarafından incelenen ve etkisi kanıtlanan biyoenerji frekansları, belirli bir süreçten sonra teknolojinin de kullanılarak insan aurasını görüntülemeyi mümkün kılar. Örneğin bu frekansların düzenli olması için motive, konsantre, yaşama sevinci içinde ve yüksek performanslı bir hayat sürdürüyor olmak gerekmektedir. Tüm bunlar biyoenerji dengesini adeta mükemmel seviyeye taşımakta ve bu da tamamen sağlıklı bir insan olmamızı sağlamaktadır.
İnsan sinir sistemi, doğada var olan enerji düzeyine doğrudan uyum gösterecek şekilde çalışmaktadır. Ve sırf dengesinin bozulmaması uğruna irade dışı reaksiyonlar gösterdiği de görülür. Maalesef ki olumsuz hayat şartları, iklimlerin değişmesi, gelecek kaygısı, stres, kötü beslenme, spor yapmama ve hareketsiz bir yaşam dahilinde öfke, korku ve üzüntü gibi duyguları daha çok içimize bastırıyoruz. Bu da enerji dengemizi adeta alt üst etmektedir. Ve bedenimiz de bu denge bozukluğunu bize kendi dilinde anlatır. Bu aşamada; vücut ağrısı, uykusuzluk, çarpıntı, terleme, daralma, sinirlilik, yorgunluk, isteksizlik ve iktidarsızlık gibi olumsuz durumlar meydana gelebilmektedir. İşte tüm bunlar, vücut dahilinde meydana gelen enerji dengesi bozukluğu nedeniyle oluşur. Peki tüm bunlara çözüm olması için uygulanan Biyoenerji Seansı ne işe yarar?
Biyoenerji Seansının Faydaları;
1- Bağışıklık sistemini güçlendirir
2- Vücuttaki kan dolaşımını hızlandırır
3- Metabolizmayı hızlandırır
4- Kronik yorgunluğu ortadan kaldırır
5- Ruhsal ve sinirsel durumu düzenler
6- Her türlü ağrıda etkilidir
7- Birçok rahatsızlıkta tamamlayıcı onarım sağlar
8- Vücudun bozulan fonksiyonlarını düzenler
9- Vücut dengesini sağlar
10- Modern tıp eşliğinde de kullanılabilir
Şifa Terapisi Nedir?
İnsan, hayatında anlam veremediği bazı takıntılara sahip olabilir. Canını sıkan olaylar ve kişiler, sürekli olarak karşısına çıkarak can sıkmaya devam edebilir. Ve bu takıntılar, fiziksel, ruhsal veya zihinsel anlamda açıklık gösterebilir. Hatta bazı çalışmalar, bizlere bu takıntıların atalarımızdan kalmış olabileceğini ve hayattaki ilerleyişimize engel olabildiğini göstermekte. Kişiye mutsuzluk, huzursuzluk, şanssızlık, parasızlık, basitlik ve etkisizlik gibi hissiyatlar yaşatan takıntılar, ilerleme durumunda ise hastalık olarak kendini gösterebilir.
Ancak bizler, ilahi yaşamın birer fertleri olarak gelecek her şeyin ilahtan olduğu fikrini benimser ve buna göre yaşarsak, işte o zaman her şeyi düzeltebilmemiz mümkündür. Yani çeşitli şifa çalışmaları yaparak Allah’ın sevgi frekansı ve Nur enerjisi ile şifalanabiliriz. Ve şifa terapisi adı verilen bu yöntemle, bizi hayattan alıkoyan her şeyden de kurtulabiliriz. Çünkü Allah katından dünya ve insanların üzerine akan sürekli bir Nur vardır. Ve bu Nur çok yüksek bir frekansa sahip olup, enerji, şifa, sevgi, rızık ve rahmet şeklinde gelir. Bu Nur her zaman vardır ve bunu alıp almamak insanların kendi algısına kalmıştır. Ve kişinin bu nura ulaşamamasındaki en büyük etken ise hayattaki takıntılarıdır. Bu takıntılar, kişiyi sevgi, rızık ve şifasından alıkoyar.
Şifa terapisi ise kişiyi bu takıntılarından kurtararak kişinin Allah katından inen Nur’a ulaşmasını ve yaşadığı çevre ile evi de nurlandırabilmesini sağlar. Şifa terapisi ile ayrıca;
- Bilinçaltı temizlenerek olumsuz etkiler ortadan kaldırılır
- Korkular cesarete dönüştürülür
- Kişinin üzerinde büyü veya nazar var ise kaldırılır
- Çocukluk ve atalardan gelen yanlış inanç biçimi düzeltilir
- Ruhsal ve bedensel hastalıklara iyi gelir
- Çakralar dengeye getirilerek aura güçlendirilir
- Kişiye ihtiyaç duyduğu özel esma çalışmaları verilir
- Kişinin rahatsız olduğu durumlar ömür boyu ortadan kaldırılır
- Kişi daha dingin, güçlü ve zinde olur
- Kişinin bolluk ve bereketi artar, refah seviyesi yükselir
Şifa Terapisi Hangi Konularda Uygulanır?
Şifa terapisi, hayattaki hemen her konuda uygulanabilmektedir. Yine de kısaca bahsetmek gerekirse bu konular;
- Maddi konular
- İlişkiler
- Kişisel konular
- Manevi konular
- Genel sağlık sorunları
Şifa Sabunu Nedir?
Şifa sabunu, hiçbir yan etkisi bulunmayan ve tamamen doğal olarak üretilen bir sabundur. Bıttım sabunu olarak da bilinen bu sabunlar, ülkemizde en çok da Siirt şehri bölgesinde yetişen bıttım ve menengiç ağasının yapraklarından üretilir. Hemen her cilt tipine uyum sağlayan şifa sabunu, tüm şehirlerdeki aktarlardan ve organik pazarlardan kolayca temin edilebilir.
Şifa Sabunu Faydaları
Herkes tarafından gönül rahatlığıyla kullanılabilir olan şifa sabununun en bilinen faydaları şunlardır;
- Saçları hiçbir şekilde kurutmaz
- Saç beyazlamasını geciktirir ve kirden arındırır
- Egzama ve mantar olmak üzere birçok cilt hastalığına iyi gelir
- Akne ve sivilce oluşumunu engeller
- Antiseptik özelliği sayesinde deri ve saçlarda oluşan mikropları yok eder
- Saçların normalden daha hızlı uzamasını sağlayarak saçtaki elektriklenmeyi ve dökülmeyi de engeller
- Vücut temizliği için de kullanılabilir
- Cilt üzerinde temiz ve pürüzsüz bir görünüm sağlar
- Ciltteki güneş lekelerini en aza indirir
- Cilde uygulandığında canlı ve parlak bir görünüm sağlar
- Vücuttaki kızarık ve kaşıntılara iyi gelir
- Özellikle de bacak bölgesindeki varisleri azaltır
- Sedef hastalığı için de kullanılabilir
Şifa Sabunu Nasıl Kullanılır?
Şifa sabununun faydaları artık hemen herkes tarafından biliniyor ve şifa sabununun tercih edilebilirlik oranı da oldukça artmış durumda. Peki, şifa sabunu nasıl kullanır? Şifa sabununu kullanırken neye dikkat edilmeli?
Öncelikle, şifa sabunundan en iyi faydayı alabilmek için onu harici olarak hiçbir kimyasal ile karıştırmadan sade bir şekilde kullanmalıyız. Saçlar, ilk önce ideal şekilde ıslatılır ve daha sonra da şifa sabunu ile bol miktarda köpürtülerek yine bol su ile iyice durulanarak arındırılır. Ve en etkili sonuç için saçların bir gün şifa sabunu, ertesi gün ise organik bir şampuan ile yıkanması önerilir. Bu döngüyü düzenli olarak devam ettirmekte fayda var.
Şifa sabunu sadece saça değil, aynı zamanda cilde de uygulanabilmektedir. Duş alırken saça olduğu gibi, vücut üzerine de şifa sabunu sürülerek iyice yedirilir ve durulanır. Ayrıca haftada 2 defa olacak şekilde şifa sabunu ile yüzünüzü de yıkayarak hijyeninizi sağlayabilirsiniz.
Parapsikoloji Metafizik Nedir?
İnsana en yakın olan psikolojinin ulaşamadığı alanlara “Ruh Bilimi” denilmektedir. Yani kısaca bilinmeyenleri araştıran Ruh Bilimi, yani Parapsikoloji, Yunanca “para” kelimesi ile “psikoloji” kelimelerinin birleşiminden oluşur. “Para” Yunan dilinde bilinmeyenler anlamına gelmektedir. Parapsikoloji ise normal Psikoloji dalının ilgilenemediği, yani tanımlandırmakta ve teşhis koymakta zorlandığı bilim metotlarını çözümlemektedir. Psikolojinin bittiği yerde Parapsikoloji başlar ve 3. Ebat kavramı içerisine dahil olmayan hadiseleri inceler. Sıra dışı, gizemli ve değişik olan konularda Psikolojinin yetersiz olması, Parapsikolojinin devreye girmesini ve tüm bunlara nesnel bir şekilde olmasa da açıklık getirmesini sağlar.
Bilimsel Çelişki Olarak Parapsikoloji Nedir?
Parapsikoloji nedir? Sorusuna verilecek olan cevaplarda bile birçok çelişki olabilmektedir. Parapsikoloji, normal Psikolojinin yetersiz kaldığı durumlarda başvurulan, açıklanamayan şeylerin sonucunda öne sürülen ve esasında ise bilim olmayan bir daldır. Ve bu durumda, bilim dünyasının çaresiz kaldığı durumlarda ve açıklamayamadığı şeylerden ötürü Parapsikoloji adında bir olguyu meydana attığını da söyleyebiliriz. Yani bilim ile bulunan şeyler, yine bilim ile kabul görmüyor ve bu kabullenmeyiş ise Parapsikoloji olgusuna nakledilerek onun üzerinen açıklamaya kavuşturuluyor. Ve bu da Parapsikoloji’yi bilimsel bir çelişki haline getirmektedir.
Parapsikoloji Neden Bilim Dalı Değildir?
Parapsikoloji hakkında merak edilen bir diğer soru ise Parapsikoloji neden bilim dalı değildir? Aslında bu sorunun farklı bakış açılarına göre yine farklı cevapları vardır. Örnek vermek gerekirse, sadece iki farklı rengin tartışıldığı bir konuda olaya üçüncü bir rengin dahil edilmesi kesinlikle kabul edilemez. Modern bilim ise 5 duyu organımız ile algılayabildiğimiz şeyler üzerine yoğunlaştığından ötürü bir şeyin bilimsel bir gerçeklik olabilmesi için ona dokunabilmemiz, gözümüzle görebilmemiz, kulağımızla duyabilmemiz, kokusunu alabilmemiz ve tadımlayabilmemiz gerekmektedir.
Parapsikolojide ise durum bundan tamamen farklı olmak üzere, konusunda herhangi bir sabitlik ve nesnellik yoktur. Yani Parapsikoloji kavramındaki neticeler her insan için aynı olmamakla birlikte, bu doğrultuda verilen cevaplar ise bir insan için doğru olabilirken başka bir insan için yanlış kabul edilebilmektedir. Ve bu da Parapsikolojinin hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan şeyler üzerinde yoğunlaşıyor olmasından ötürü, onu tüm bilim dallarından ayrı olarak değerlendirmeye alınmasının en nihai sebebidir.
Aile danışmanı, evli çitler veya daha büyük aileler için hizmet verir. Ailelerin ev ortamlarında yaşayabileceği zihinsel ve duygusal sorunlarını çözüme kavuşturur.
Aile Danışmanı Ne İş Yapar? Görev ve Sorumlulukları Nelerdir?
Aile danışmanı olan kişinin en birincil görevi, aile hayatını etkileyen konuları tartışmak ve bu konuları en iyi şekilde çözüme kavuşturmak için tüm aile üyeleri ile bir araya gelerek görüşmektir. Aile danışmanının bundan sonraki görev ve sorumluluklarını şu şekilde maddelendirebiliriz;
- Aile danışmanlığı hizmetinde ve terapi işlemi esnasında ne gibi konuların tartışılacağını belirlemek için tüm aile üyeleri ile diyalog kurup önemli sorular yöneltme.
- Çeşitli psikolojik testler, iyi bir gözlem ve çeşitli sorular ile aile üyeleri hakkında analizler yapıp çeşitli çıkarımlarda bulunma.
- Aileyi; boşanma, ayrılık, çocuk yetiştirme, ev yönetimi ve finansal zorluklar gibi konularda bilinçlendirme.
- Danışanlara, aile içi sorunları daha kolay ve az etki ile atlatma konusunda çeşitli beceri ve stratejiler öğretme.
- Ailenin danışmanlık hizmeti aldığı süre boyunca gösterdiği ilerlemeyi not edip raporlamak.
- Ailenin başka bir danışman, psikolog veya terapist ile de görüşüyor olması durumunda o kişilerle iletişime geçerek çeşitli bilgi alış verişinde bulunmak.
- Ailedeki çocuk bireylerin bir suç işleyip de tutuklanması durumunda, mahkeme heyetine bildirmek üzere; okul, doktor, sosyal hizmetler uzmanı, çocuk danışmanları ve kolluk kuvvetlerinden çeşitli bilgiler alma.
- Ailede madde bağımlılığı olan bireylere gerekli psikolojik yaklaşımların gösterilmesi ve bu duruma zamanla son vermek.
- Ailede boşanma durumunun gündem olmasında, çocukların velayeti hakkında taraflar ile görüşüp gerekirse mahkemede bu konu hakkında söz sahibi olma.
Aile Danışmanı Olmak İçin Hangi Eğitimi Almak Gerekir?
Aile danışmanı olabilmek için üniversitelerin psikoloji, sosyoloji, sosyal hizmet, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, hemşirelik, tıp ve çocuk gelişimi bölümlerinden (4 yıllık) lisans derecesi ile mezun olan gerekmektedir. Ayrıca bazı üniversite ve kurumlardan da Aile Danışmanlığı sertifikası alınabilmektedir.
Aile Danışmanında Olması Gereken Özellikler?
- Etkili bir iletişim gücü
- Mesleğe uygun davranış ve hareket kabiliyeti
- Problemleri karşılama ve çözüme kavuşturma konusunda beceri sahibi olma
- Stres ve duygusallık anında doğru şekilde karar verebilme
- İyi derece ikna kabiliyetine sahip olma
- Gözlem becerisi
Basın
Kişinin içindeki gücü, enerjiyi ve potansiyeli ortaya çıkarmasına yardımcı olarak onu mental anlamda olumlu değişime yönelten kişilere yaşam koçu denir. Sadece bu alanda profesyonel eğitim almış kişiler tarafından yapılabilen ve 2015 yılından beri de ülkemizde bir meslek statüsünde sayılan yaşam koçluğu, eğitim dışında herhangi bir ekstra şart da gerektirmez. Eğer bir kişinin yaşam koçluğu alanına ilgisi var ise içerisinde bulunduğu durum veya eğitim durumu her ne olursa olsun, yaşam koçluğu alanında gerekli eğitimleri aldıktan sonra bu mesleği yapmaya başlayabilmektedir. Yaşam koçluğu yapmak isteyen veya yapabilecek olan kişilerin empati yapabilme düzeyi oldukça gelişmiş olmalıdır. Yani bir danışanın kendisine yönelttiği problem, sırf yaşam koçu kişisine normal bir şeymiş gibi geldiğinden ötürü basite alınacak bir durum olmamalı, itina ile dinlenip en kısa sürede çözüme kavuşturulmalıdır. Ve bilinmelidir ki her insanın farkında varması gerektiği sınırlar olacağı gibi yaşam koçlarının da gerek kendi açılarından gerekse de danışanları açısından belli sınırları olmalıdır. Ve tüm bunların farkında olup da danışanına iyi gelen kişiler, iyi bir yaşam koçu olarak mesleğini sürdürüyor demektir.
Yaşam Koçu Ne İş Yapar?
Değişken bir yağıda olan insan psikolojisi, başına gelen olaylar neticesinde bazen olumlu bir tutum sergileyememekte ve hatalar yapabilmektedir. Ve tam da bu dönemlerinde kendisini dinleyen, anlayan bireylerle karşılaşmak isterler. Yaşam koçları ise kişilerin tam da bu tip ihtiyaç durumlarında devreye girerek onlara adeta psikolojik bir güç aşılar. Yaşam koçu ne iş yapar diye merak eden bir kişi, ondan önce aslında onun ne iş yapmayacağını bilmelidir. Yani yaşam koçlarının görevleri bir terapist, psikiyatrist veya da psikolog ile karıştırılmamalıdır.
Bir yaşam koçu, hiçbir zaman danışanının yerine kararlar vermez, onun hayatını kendi kararlarına göre yönlendirmeyi tercih etmez. Yaşam koçunun görevi, danışanının aldığı kararlar neticesinde onun kafasındaki soru işaretlerini gidermek ve onu hayattaki amacına daha sıkı bir şekilde bağlamaktır. Danışanlarını dinler, gözlemler ve onları o an için en iyi şekilde tanımaya çalışır. Bu tanıma sonucunda ise danışanına yaptığı konuşmalar ile onu dinleyerek ve rahatlatarak psikolojik anlamda huzura kavuşmasını sağlar.
Çeşitli ruhsal hastalıklar, yaşam kalitesini düşürmesinin yanı sıra zamanında tedavi edilmediği zaman ise hastanın şikayeti azalsa bile hastalığa maruz kalışının sürekliliği artar. Panik bozukluk, takıntı, depresyon veya psikiyatrik hastalıklar şeklinde başlayan ruhsal hastalıklar, zamanla kişiyi huzursuz ve sıkıntılı bir hayata sürükler. Zamanında ve doğru bir tedavi yöntemi uygulamak ise tüm bu hatalık ve sağlık sorunlarını ortadan kaldırarak kişiye hak ettiği mutluluğa kavuşturur. Ancak unutulmamalıdır ki psikolojik hastalıklar da diğer hastalıklardan farksız bir şekilde yol izleyerek zamanında tedavi edilmediği zaman ilerleme gösterir ve zamanla kişinin ruhunu komple sarar.
Örnek vermek gerekirse, panik atak bozukluğu olan bir kişinin sokağa çıkmaktan kaçındığını, toplu taşımaya binmeye korktuğunu ve bu korkuları yüzünden süreki olarak hastanelere başvurduğunu söyleyebiliriz. Ve kişi maalesef ki çoğu zamanlar bunların bir hastalık olduğu düşüncesine kapılmaz, kapılsa bile kendiliğinden geçeceğini düşünür ve bağımlılık yapar korkusu ile iyileşme sürecini destekleyecek ilaçlar kullanmaktan da kaçınır. Haliyle de hastalığının bir etkisi olarak evden dışarıya çıkamaz, bir bakıma kendi hayatına kısıtlama getirir. Ve zamanla evden çıkamaz olduğu gibi hiçbir yere de tek başına gitmek istemez, yakınları da sürekli olarak yanında bulunsun ister. Yani kendi yaşamını kısıtlamak, o kişinin bu hastalık nedeniyle meydana gelen şikayetlerini bir miktar azaltsa bile, bu şikayetlerin sürekliğinin önüne geçemez. Hayattaki verimi düşüşe geçer, kendini hiçbir şekilde geliştiremediği için mutsuz bir yaşama doğru sürüklenir. İnsanlardan uzaklaştığı için de sürekli olarak kendi başına vakit geçirir ve bu da onun hastalığının ilerlemesini fark edememesine yol açar.
Psikolojik hastalıkların tümü, birbiri ile doğru orantılı olarak gelişir ve ilerler. Yani zamanında tedavi olunmadığı zaman kişinin hayat tarzına etki ederek adeta oraya yerleşir. Ve bu hastalıkların çok büyük bir kısmı da süreklilik yani bilimsel adıyla kronisite gösterir. Ve kişi en sonunda buna daha fazla dayanamayarak ruhsal tedavi yöntemine başvurur. Dikkat edilmelidir ki burada tedavi edilmesi gereken kısım hastalığın belirtileri değil, hastalığın bizzat kendisidir. Bunun için uzman bir kişiye danışarak psikoterapi görmeli, gerekli ilaç takviyeleri alarak uzman yönlendirmelerine uyulmalıdır.